İYİ GECELER

İllüstrasyon: Birkan Can Evirgen

Kapının altından kağıdı atmaya çalışan adam… Bilse kapı kilitli değil, kapının kulpuna bi dokunsa anlayacak. Kapı açılacak al bu senin diyecek, ben de “iyi,tamam” deyip kapıycam suratına kapıyı. Belki de bundan kapıyı kilitli bilmek istemesi, benle yüz yüze gelmemek için tüm bu bilmemezliği.

Ertesi sabah güne uyanan gözlerim ,yollarla arkadaş olmaya çalışan 38 lik parmaklı yürütecim, kapının tozuyla haşır neşir olmuş kağıdı sımsıkı kavramış manik_kürlü ellerim.. Toplamda ben oluyoruz ayrılınca tuhaf tuhaf adlar alıyoruz. Alemin bakışlarına, sözde hoşluklarına çoğu zaman boşluklarına aldırmadan sessiz sakin bi köşe buluyoruz. Kağıtta yazılanlar merak konusu kağıt açılınca karşımıza çıkanlar endişe unsuru. Gözler okuyo yazılanı.. Hımm!! Demek o da böyle yapmak istiyor… Tıpkı toplamdaki biz gibi.. Halbuki hiç de kağıtta yazılanı savunan bi hali yokmuş gibi. Evet!! “gibi” demek ki olabilir. Demek ki “gibi” olma hali kesinlik kazandırmıyor duruma. Herkesin aslında bi nebze de olsa var içinde şu kağıtta yazılı hale bir hayranlığı, düşkünlüğü… İstiyoruz az ya da çok istiyoruz biz bunu. Sebebi için ne denirse densin sonuç ortak. Ama sonuç değerlendirmesi herkesin harcı değil her seferinde güzel sonuçlar ortaya çıkmayacak . Her gün yanımdan geçen simitçi eminim ki o da istiyor bunu.. .istiyor ve yapamıyor. Halbuki bohçasını eline almış da bir gece vakti gidebilmiş aklı evvel kız… Aklı evvel olduğundan belki de gidişi, cesareti… Akıl gelince başa belki ondan ahlamaları, vahlamaları. Kapana kısılmış fare bile istiyor bunu. Kavalcı kavalını çaldığında o güzel sesin esaretine girmemek için tüm çabası, isteği.. Kağıt parmaklarımın arasında, gözlerim geçip gelenleri, sürüden kaçıp da kendilerine yol seçme çabasında bi sağa bi sola sendeleyen bedenleri izlerken zihnimden de simitci, aklı evvel kız, fare, o ve bi de ben geçmekte… Arada sırada da balıkcı motorlarının gürültüsü beni kendime getirmekte… Bak şimdi olmadı ama. O tutulan balıkların da hakkı var buna, haklarını haksız yere hakkımız olmadan yiyoruz. Tadı çok güzel hele bi de ızgarası olursa daha da bi güzel. İzin verrniyoruz ne kötüyüz sadece kendimizi düşünüyoruz. Çoğumuzun istediği şeye ihtiyacı olmadan, denizin dibinde özgürce dolaşan o balıkları çok kıskandığımızdan belki de, çekememizliğimizden. Onların buna ihtiyacı nasıl olmaz, nasıl istemezler bunu, hallerinden memnun olmayıp da hiç mi kaçmak istemezler? Minik serçe dikilip de bakma bana öyle… Sen de kaçıyosun sürekli bir yerlere rahatca, kolayca… Birilerini, birşeyleri ardında bırakıp günlerce onlar için yas tutma derdin olmadan kaçıyosun işte… Peki, peki!! Kaçış demeyelim buna göç diyelim. Sen de hemen alındın ama bana.

Aklımı kaçırmış olmalıyım. Neler düşünüyorum ben böyle, bi kuşla mı konuştum yoksa az önce? Kuş beyinlilerle konuşmaya alışkınken bi kuşla iki muhabbet etmişim şaşmamak gerek aslında buna. Ben bunları düşünürken; kağıt, rüzgarın parfüm kokusuna dayanamayıp ellerimin arasından kaçıveriyor. Sanki peşinden kovalayan var. Ayaklarımı ayağa alıyorum, ilerliyorum yol boyu. Ben dursam da yol ilerlese, zihnim yeteri kadar yorgunken bacaklarım azıcık olsun dinlense. Hava kararıyor… Güneş ışıklarını söndürüp, üstüne yorganını çekiyor. Günün hengamesinden kaçıyor sanki. Kafa dinlemek ister gibi, kendini dinlemek ister gibi… Geceden kaçar gibi. Evdeyim… O bu gece yok, diğer geceler de olmayacak. Kağıtta yan yana gelen harfler bu gece birbirlerinden çok uzaktalar. Biri bi köşeye kaçmış diğeri bambaşka bi köşeye. Sahipsiz kalıştan olsa gerek. Dün gece kapının altından iliştirilip de atılan kağıt, bugün rüzgarın cazibesine dayanamayıp ellerimden kaçan kağıt şimdi kimbilir kimin ellerinde ve kimbilir ne zaman başka başka ellere gitmenin hesabındasın.

Gözlerim uykuya ilerliyor, içimde karamelle karışık tatlı bir huzur. İyi geceler hayat, yarın ikimiz için de güzel bir gün olacak.

Yazı: Esra Erdem

Esra bu yazıyı yazarken ne alakaya maydonozsa Muppet Show’da; Kermit, Fozzie Bear, Scooter, Camilla, Sweetums, Annie Sue, Robin, Sgt. Floyd Pepper ve diğerleri yerine “hayatımdan kimleri alsam da onların yerine koysam” diye ara ara aklından geçirmekteydi. Aynı zamanda günlerdir eline yapışan, okudukça sanki sayfaları artıyormuş hissine kapıldığı bi de içinde kendince mantık hatası bulduğu kitabı bitirmenin gereksiz huzurunu taşıyordu.Anathema’dan Angels walk among us ardından da Pearl Jam’dan Black bi de Garden dinleyip, ortaya karışık kafası karışık bi insan moduyla yazısını bitirdi. Baba Zula’dan da “Mahsun beni Taksim’e götür” tınılarına kendi isteğiyle, hiç bi baskı altında kalmadan “evet” deyince tam abandone oldu..Seviyomuş, napsınmışş. Esra şu an gayet iyi ve gayet keyifliymiş, öyle dedi.

İlk yorum yapan olun

Bir Cevap Yazın