10×10 GERÇEKTEN 100 MÜ EDER?

İllüstrasyon: Birkan Can Evirgen

İnsan tutkusu olan bir konu hakkında yazamaz mı? Bakınız kaç saattir başındayım bilgisayarın. Yazamıyorum. Daha doğrusu yap-boza döndü klavye. O kadar kelime, oyunculuğa dair o kadar çok konu var ki anlatmak istediğim; şikayet etmek istediğim mesela, hiç bir oyuncunun bir diğerine el uzatıp yardımcı olmamasından ya da aç kalırsın diyerek yola baş koyma girişimlerinden defalarca döndürülmekten ve hatta bu konuda yeteri kadar cesur olamadığından ötürü kendimden belki de. Evet! Her sıkışanın yaptığı, yapacağı gibi; taşı başkalarına ataraktan, şikayetçiyim.

Oyuncu Draje!

Öyle her ay bir daldan diğerine atlar, sarı çiçek toplarsan olamazsın oyuncu falan. Bak burada da senin gibilerden şikayetçiyim. E haydi bir de bunu deneyeyim diyenlerden yani. Herkes de pek bir yetenekli canım. 10 parmak 10 marifet tiplemeri var her kavanozda. Sürekli bir tüketim halinde olan toplumumuz ne de olsa yadırgamıyor bunları. Ne koysan tabağa yeniyor. Hatta aynı şeyi 10 gün ver, 10 gün yeniyor. Topluma boyumdan büyük laf atmam; haşa; haddim değil. Onu sevgili anne ve babalarımız evlerinde yapıyor bol bol. Daha yeterince yemek pişirmedim ben o kavanozlarla. Bilmediği konu hakkında yorum yapma akımının etkisinde de kalmadım. Haddini bilmek lazım. Bildirmek de lazım bazen. Bakınız, günümüz ekonomisi bize şimdilerde bildiriyor haddimizi. Sen misin, umarsız, kuralsız, yarınını düşünmemecesine tüketen; sen misin benim havama parfüm, deodorant sıkan ve hatta sen misin suyumu kirletip de bir de üstüne kendine yeni bir pazar yaratıp, yeni iş alanları sağlayan? İnsanoğlu pek bir aciz kimi zaman. Kendi yarattıklarınca vuruluyor. Çamur-göz olayı başlıyor tarih sayfalarında. Yine de ilerleme için, denemek; denemek için de cesur olmak gerekiyor. Teknoloji ne kadar göz korkutup, bizlere acaba nereye koşuyoruz? soruları sordursa da; göz kamaştırıyor. Dudağı uçukluyor insanın. Gücünü fark ettikçe de yeni bir uçuk patlak veriyor bu sefer, bu gücün farkında dahi olmayan çevre dudaklara baktıkça. İşte o noktada devreye giriyor 10 parmak 10 marifet grubu. Herkes oynuyor azizim. Yoksa izlenmiyor haberler, aynı sinir sistemiyle. Tamam evet bu noktada şikayetçi değil, belki de anlayışlıyım biraz elimde olmadan.

(Sinir idi değil mi kendini yenileyemeyen tek sistemimiz? Bak o bile had bildirme girişiminde. Gözümüz gibi bakmamız gerekene zaten, en çok zararımız!)

Oyunculukla oynamaksa başka şeyler. Hani sanatçı-şarkıcı ayrımı var ya. Var yani! Bildiğim kadarıyla ikisi de, kişiye verilen bir unvan, kişinin kendine verdiği değil 🙂 Oyunculuk da öyle; günlük değil, ömürlük ve doludizgin. Çünkü kendisi 7 gün kesintisiz çalışma, çevredekileri sürekli bir gözleme ve insanları anlama yolundan geçen bir karmaşa istiyor. Tamam, karmaşık değilsin demiyorum, 10 parmak 10 marifet grubu. Hepimiz karmaşığız nihayetinde; dozunun bir önemi yok. Ve hiç olmadığımız kadar yabancıyız birbirimize. Yıllarımız da geçse kafa kafaya, aynı duvarlarda dolanıp da birbirine rastlamamış elöpenler* gibiyiz. Aynı fikirleri savunduğu halde, el sıkışamayanlar gibi. Yani ben bir hayli şikayetçiyim. Nedenini dahi hatırlamasam da, ‘bayağı’ şikayetçiyim hatta. Son söz de sana Draje Efendi! Git en hızlısından bir 10×10 grubuna katıl; bana sürüden ayrılan koyun hikayesini anlattırma!

*Halkdiliyle Elöpen, transparanımsı minik bir kertenkeledir. Adana’da olmadığı duvar görmedim ben.

Yazı: Pınar Karaaslan

İllüstrasyon: Birkan Can Evirgen

Pınar bunu yazarken, ara ara, almaya can attığı ama hem pahalı olduğu hem de erkek arkadaşı 1000000 tane laf ettiği için alamadığı iran kediciğinin fotoğraflarına bakıp bakıp iç çekmiştir. Hatta gözleri bile dolmuştur. Ve hatta bu noktada, “nasıl olur da insan tanımadığı bir hayvana bu derece bağlanabilir anlamıyorum paşam” bile demiştir içinden. Kafası iyice karışan Pınar’ın - “Oyna Yârim Oyna” şarkısını seslendirerek göbek attığı düşünülmektedir.

İlk yorum yapan olun

Bir Cevap Yazın