‘TO PLAY!’ YA DA ASLINDA SADECE ENSTRÜMANINLA OYNAMAK

Bir çocuğun özgürlüğü bence onun oyunuyla, oyunculuğuyla ölçülebilir. Ben de çocuktum ve oyun oynamak istiyordum, oynadıkça özgürleştiğimi hissediyordum. Anaokulunda bütün arkadaşlarım oyun oynarken, ben anneannemin gelip beni almasını beklerdim. Benden yaşça büyük abla, abi hatta teyze ve amcaların bulunduğu, şimdi içine girdiğimde bana aslında hiç de o kadar korkutucu ve büyük değilmiş gibi gelen merdivenleri tırmanır, son derece soğuk ve derin bulduğum odaların içine tıkılır, siyah beyaz tuşları olan duvara dayalı, o bir türlü sevemediğim aletin başına oturtulurdum.

Okuma yazmayı öğrenmeden önce; bazılarınıza Çince gibi gelen notaları okumayı öğrenmiş ve onları seslendirmeyi başarmıştım. Bu kadarı ne beni bu yola sokan müzisyen annem için (ki ona bu konuda kızmıyor aksine bu deneyimi yaşattığı için teşekkür ediyorum) ne de öğretmenlerim için yetmiyordu.

Adı üstünde orası konservatuvardı. Oradan çıkan konser veren konserve oluyordu. Bana tam da böyle yazdığım için kızacak bir sürü insan tanıyorum ya umurumda bile değil. Ben buraya başladığımda sadece 5 yaşındaydım ve 7 yaşına kadar haftanın birkaç günü, zorlanarak ve de zorlayarak çaldığım piyanonun başında öğretmenlerimle, geri kalan yarısıysa, henüz sayı saymayı bilmediğimden annemin kibrit çöplerini soldan sağa geçirerek hangi etüdü kaç kere çalmam gerektiğini belirlediği zamanlarda geçiyordu. Lafı daha fazla uzatmayacağım ama 7 yıl boyunca okuduğum Güzel Sanatlar Lisesinin müzik bölümünde de benzer sıkıntıları yaşadım. Hatta üniversitede girdiğim piyano derslerinde bile. Her bir enstrüman dersi benim için neredeyse işkence gibiydi. Ben piyanoyla oynayamıyor, onların bana dayattığı şeyleri yapıyordum… Ne zamanki üniversiteden de mezun olup kendi başıma piyanonun başına geçip, oyun oynadım o zaman bu aletin sınırlarını öğrenmeye, kendi sınırlarımı da zorlamaya başladım… Bu sorun acaba bir tek Türkiye’de mi var? Bu beni biraz düşündürüyor. Çünkü İngilizce “play” kelimesi çalmak anlamına geliyorsa da aslında oynamak demek. Türkiye’de senin enstrümanınla onamana pek izin vermiyorlar. Onlar sadece bazen despotça denebilecek düzeyde onların sana belirlediği sistemin dışına çıkamıyorsun. Virtüöz olmadan önce asla enstrümanınla oynayamazsın. Oysa dediğim gibi çalgınla oynamadan aslında virtüöz de olamazsın.

Bir düşünün Chuck Berry’i, o bir oyuncu, ya da sesiyle oynayabilen müzisyenleri. Müzisyen sahnede ya da bulunduğu yerde çalarken eğlenebiliyorsa, bu demektir ki eğlendirebiliyor. Eğlenmenin tek yolu da bunu bir oyun gibi yaşamak değil mi? Buradan yetkililere sesleniyor bırakın müzik sizinle oynasın, siz kendinizi müzikle oynamaya davet edin…

Yazı ve Fotoğraf: Özge Ç. Denizci

İlk yorum yapan olun

Bir Cevap Yazın