Mevsimler ve Gerçekler

İllüstrasyon: Özgür Güneş

İnsanlar düşüncelerinde kötüye ya da olumsuza yer vermiyorlar. Hepimiz ne kadar da olumlu ve iyimseriz. Şaka yapmıyorum. Her işimizin ters gittiği, sürekli bir yerlere yetişme çabası içinde olduğumuz şu şehirde her gün bir sürü zorlukla karşılaşmıyormuşuz gibi öyle güzel hayaller ve beklentiler içine giriyoruz ki. Fakirin umudu ekmeği misali… Uzun vadeli hayaller için bu anlaşılabilir bir durum. Benim şu an anlam veremediğim insanların mevsimlerle ilgili beklentileri. Baharda kışı özleriz, kışta yazı. Kış gelsin de deriz kar yağsın ne güzel bembeyaz olur her taraf. Ama hayalimizde elimizde sıcak çikolatayla mutlaka kapalı bir mekânda oturup güzel güzel yağan karı izliyor oluruz.

Hiç kimse o karda kışta dudakları morarıncaya kadar üşüyeceğini, bindiği arabanın tekerleğinin kara saplanacağını ya da buzda dans edeceği ihtimalini düşünmez. Yalnız çoğunlukla ikinci kısım gerçekleşir. O sıcacık kafede sıcacık bir şey içmek, kış içinde en fazla iki üç kere gerçekleştirilen bir aktivitedir. Biz sanki bütün kış elimizde içeceğimiz yanımızda arkadaşlarımız, dilimizde muhabbet öyle tablo gibi kalacakmışız gibi hayal ediyoruz. Kış gelip de o dondurucu soğuğu yiyince, dışarı çıkmak için kat kat giyinmek zorunda olunca başlıyoruz kafamıza vurmaya. Ah! Yaz gelse de şöyle şort tişört çıksak dışarı. Zaten yaz gelince hepimiz elimizde buz gibi kokteyllerle havuz ya da deniz kenarında eğleniyor olacağız. Böyle bir ön kabullenme var. Kışın soğuğundan, yazın sıcağından nasibimizi alınca da bahar kıymetli olur. Sonbahar boyunca hafif atıştıran yağmurun altında eşofmanlarımızla her sabah yürüyüş yaparmışız gibi ve ilkbaharda bütün günlerimiz sucuk – mangal – piknikle geçermiş gibi… Karamsar olalım demiyorum tabii ki. Ama biraz daha gerçekçi olsak hani. Çok büyük beklentiler içine girdiğimiz için hep hayal kırıklığı yaşıyoruz. Dolayısıyla şikayetçi ve memnuniyetsiz bireyler olup çıkıyoruz. Yani etrafta sürekli söylenen, birbirine çatan, suratsız insanlar görmemiz biraz da bundan kaynaklanıyor. Bu konudaki düşücelerimi tasdik etmek için bir anket düzenledim. Dört kişinin tâbi tutulduğu oldukça geniş kapsamlı anketimin sonucuna göre bu yaz hiç kimsenin beklentilerine cevap verebilmiş değil.

Yazla ilgili planlarınız var mıydı? Varsa bunların ne kadarını gerçekleştirebildiniz?

Ev Hanımı (34): Artık ev işleriyle uğraşmaya son verip kendime vakit ayırmayı planlamıştım. Bir spor salonuna üye olup aynı zamanda havuzundan da faydalanırım diye düşünmüştüm. Bir de sabahları balkonda uzun süren kahvaltılar edecektik arkadaşlarımla. Tabi bunların hiçbirini gerçekleştiremedim.

Yine her gün akşama kadar çamaşır, bulaşık, ütü derken vakit geçiyor. Kahvaltı kısmını da, belediye sağolsun, kazı çalışması nedeniyle yaz sonuna erteledik. Çocuk (8): Hep ne hayal etmiştim biliyo musun abla? Böyle sabah kalkıcam akşama kadar dondurma yicem. Cips de serbest tabi. Düşünsene okul yok ders yok. Ödev var ama onu da ben yapmıyorum. Sınırsız bi özgürlük gibi bişey bu yaz. Dedim ki kendi kendime bi yaz gelsin her gün sokak çocuğu gibi kirlenicem sokakta. Bu dediklerimin hepsini yapamadım ama. Her gün başımda dikiliyo annem. Abur cubur yeme, ders çalış, o çocuklarla oynama, gözümün önünden kaybolma, üstünü kirletme, eve erken gel. Soruyorum sana abla: Bu mu yaz? Bu mu tatil?

Esnaf (45): Ben yaz için plan yapmam genelde. Evde çocuklar tuttururlar tatile gidelim diye ama her seferinde bir yolunu bulurum götürmemenin. Malum bizim işe yaz gelmiyor. Dükkanı kapatıp gitsem bana zarar. Çocukların tatile götürmemem karşısındaki en büyük kozları karne notları oluyor. Buradan hocalara seslenmek istiyorum: Şu notları biraz düşük tutsanız da biz de rahat etsek?

Öğrenci (21): Biz her bahar arkadaşlarla gaza gelip tatil planları yaparız. Bu yıl da çıkıp Çeşme’ye gidelim dedik. Oradan ver elini Bodrum. Kalabalıktık bu planı yaparken. Tabi sonra hepsi sattı. Kaldık geriye iki kişi. İki kişi gidersek eğlenir miyiz, eğlenmez miyiz; değer mi değmez mi derken bir baktık yazın ortasına gelmişiz. Ben de boş durmayayım dedim. Staj yapıyorum. Kötü oldu bir yere gidememek. Tatile gidemeyince bari İstanbul’u keşfe çıkalım dedik. Malum yıllardır burada yaşıyoruz ama ben Adalar’ı görmedim mesela. O aklımda şimdi. Umarım yaz sonuna kadar bir gün gidebilirim.

Ece bu yaz tatil yapamayacak. Belki de onun verdiği huzursuzlukla bu derece önemli bir toplumsal soruna parmak basmak istedi. O, bu yazıyı yazarken radyoda sinir bozucu yaz parçaları çalmaktaydı.

Yazı: Ece Dericioğlu

İllüstrasyon: Özgür Güneş

İllüstrasyon: Özgür Güneş

İlk yorum yapan olun

Bir Cevap Yazın